Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik, Uttenreuth'tan... - Hoşgeldin Tassy! #10
Evimin bahçesinden yazılan bir yazıyla merhabalar :) |
Önce geçen hafta yarım kalan, sahneyi yarıda kesip
seni heyecana soktuğum şu bisiklet alma olayıyla başlayalım. Hacım neler oldu
öyle ya. Anasını satiyim bi bisiklet alacağız, yaşamadığımız dert kalmadı.
Şimdi bahsettiğim Almanla 6’da buluşacağız normalde. Her planı yapmışım,
bineceğim otobüsü ve saati belirlemişim ama salak gibi o gün olan toplantıyı
-kürsü toplantısı, haftalık rutin- unutmuşum. Adama mesaj attım rica ettim,
18.30 yapalım dedim. Tamam dedi. Toplantıdan erken çıkıp otobüse yetişeyim
dedim, otobüsü kıl payı kaçırdım. (Ne
depar attım ama var ya). Neyse diğer otobüs gelir 10 dakika sonra dedim,
yanlış saate bakmışım. Gör bak nasıl telaşa kapıldım aboooo. Hemen açtım
navigasyonu. 18 dakika yürüme mesafesi yazıyordu. 12 dakikam vardı. Koşmaya
başladım. (Bi dakka ya. Senin dizin sakat
değil mi nasıl koşuyorsun? La bırak anca havasın ya, dizinde sıkıntı yok senin)
Ucu ucuna buluşma yerine yetiştim. Ama gör bak nasıl kan ter içindeyim. (Yazar burada dakik olma çabasını
vurguluyor) Adam bisikletle bi geldi… Piii bisiklet cidden tırt, onu geçtim
adam İngilizce bilmiyor :D Güç bela Almanca derdimizi anlatıp anlaştık fakat
bisikleti bir denedim. Bisiklet büyük :D koltuğa oturunca ayağım yere
yetişmiyor. 10 yaşında büyük bisikletine binmeye çalışan çocuk moduna girdim.
Bisiklet öyle yüksekte ki, havada iki adım atıp öyle inebiliyorum. Adama “hacım
kusura bakma alamayacağım, ben bu yükseklikte kontrolü sağlayamam, onun da
ötesi güvenli de değil böyle” dedim. (Önemli
bilgi, sicherheit kelimesini böyle
öğrendim :D) Anlıyorum seni, birkaç dakika beklersen diğer bisikleti
getireyim, belki beğenirsin dedi. Tamam dedim 2 dakika bekledim. Bir geldi ki
bisiklet.. Piii. Dökülüyor. Yok bunu beğenmedim falan deyip, adamdan ayrılıp
yürüye yürüye geri döndüm. Eve vardığımda saat 9’du. Yorgunluktan ölüyordum.
Iyy ayak mı o :S |
Fakat olayın özünde, dürüst satış yapmanın ve
insanlara karşı dosdoğru olmanın önemini özümsememiş fakat kitabında bu kural
açık bir şekilde yazılı olan dinin mensuplarının; sürekli kötüledikleri, bir
kısmının öldürmeyi bile! mübah gördükleri fakat aslen yaşayışlarında olması
gerekeni benimsemiş kimselere dürüstlükte fersah fersah uzak olmaları
sosyolojik araştırma konusu olacak cinsten. (Karışık
bir cümle oldu di mi? Hah şunu diyorum: Avrupa “Kuran’da belirtilen” olması
gerekenleri yaşarken, Müslümanlar tam tersi.) Ben bu yabancı ile alışveriş
yaparken rahat olma hissini 5 sene önce Erasmus’ta geldiğimde telefon hattı
alırken de yaşamıştım, gezi yazılarını okuyanlar bilir. O mentalitem halen
devam ediyor. Neyse dur daha anlatacaklarım var :D Şimdi efendim dürüstlük
falan vesair dedik ama çakallıklar da yok değil burada. Şöyle ki efendim,
WINSIM isminde bir GSM şirketi ile oturduk anlaştık. Harbi harbi çok çok çok
çok ucuz bir firma. 2GB interneti var, 2GB dolduktan sonra normalde internet
hızının azaltılarak ay sonuna dek sınırsız olarak kullanmam gerekiyordu. Fakat
anlaşa anlaşa Almanya’nın avea’sı ile mi anlaşmışım nedir, şöyle bir olay oldu
geçen ay. 2GB dolduktan sonra (tamam
öncesinde %80i dolmuştur uyarısı geldi, ben sınırsız ama yavaş internetim var,
zaten ay sonuna 2 gün kaldı diyerek rahattım) (Fakat şu var, ben de harbi harbi
iyi kullandım interneti. Türkiyede olsa 1 haftada bitecek 2GB, burada 1 ay
kadar dayandı. Demek “sayaçlar” farklı...) bir öğrendim ki... Her 100mb’de
2€ alıyorlarmış. 3 tane uzatma paketinden sonra sınırsızmışmışmış. İsmail
abinin deyişiyle “yaban çakalı”. Yani bana 2GB 10€’ya satmamış. 2.3GB, 16€’ya
satmış. İlk üç uzatma da zorunlu :D Almanca küfürler öğrendim bu sayede en
azından ona seviniyorum.
Olum bu ne hep dağ taş gezmişin ya |
Başımdan bir yüzme sıkandalı (evet sıkandal) geçti ki, tam rezalet hikayeleri modunda :/
Efendim üniversitenin havuz imkanları var öğrencilerine ve harbi harbi çok
ucuz. Zar zor kaydoldum. Salı günleri 19-20 saatleri arası. Kayıt günü atladım
otobüse gittim havuzun bulunduğu Rothelheimbad’a. 18.30 gibi oradayım. İçeri
girdikten sonra kartların okutulduğu bankoya gittim, orada danışmada duran
teyzeye telefonumdaki kodu gösterdim. Bugün gerek yok, tatil olduğu için
herkese ücretsiz dedi (1 Mayıs) (Gözümde
canlanan manzara, ücretsiz diye tıklım tıklım bir havuz) İngilizce az
biliyor, Almanca – İngilizce kombine bir biçimde konuştuk. Prosedür nasıl
dedim, anlattı (Sanki resmi evrak işi
hea, girecen, yüzecen, çıkacan. Peh) Elimdeki kartla bankodan içeri girdim
fakat erken gelmem sorun olur mu, 1 saat mi hakkım var yine sorularını
yöneltmek için tekrardan danışma bölümüne geçmek istedim (aramızda 5 metre var ha) ama çıkış kapısını bulamadım. Tek tek
kapı deniyorum ağzını kıriyim. Neyse teyze gösterdi de geçtim teyzenin yanına,
sorularımı sordum. Tekrar kartı okutarak girmeye çalıştım ama ı ıh. Otomat
çalışmıyor. Neden abi demeye kalmadı, kadına tekrar sordum, kadın anlamadı.
Başka bir görevli de geldi. O da anlamadı. (Olum
çok mu kötü Almancam ya) Velhasıl o esnada havuzdan çıkıp evlerine gitmekte
olan iki kızdan rica ettik, İngilizce Almanca tercümanlık yaptılar. Görevli
yeni kart verdi de içeri girdim. Ama bende rezalet biter mi? Asla. İçeri
girdikten sonra kabinde kıyafetlerimi çıkarttım, mayomu falan giydim, gözlüğümü
çıkarttım ve rezalet orada başladı. Çünkü malum gözlük derecem yüksek olduğu
için bi bok görmüyorum çıkartınca. O görmeyen halde elimde havlu ve havuz
gözlüğü(?) ile görevli aradım (neden
aradın hacım, git yüz yav) (İşin garibi, görevlinin nerede olduğunu birine
sordum. Ona da cümlenin başında İngilizce biliyor musunuz bir soru soracaktım
dedim. Fakat saçma bir biçimde sorunun tamamını Almanca sordum :D) Görevliyi
bulduktan sonra öğrendim ki hakkım 50 dakikaymış. Fakat tabi süre tutan yok,
süresi dolan kendiliğinden çıkıyor. Görevliden varsa havuz makarnası istedim. (Havuz makarnasının İngilizcesi ne? Ben de
öğrendim, “swimming noodle” imiş.) Verdim, yüzdüm, paso diz güçlendirmesi
çalıştım. Kısacası süperdi. Akabinde mutlu ve yorgun evime döndüm.
Bu yüzme deneyiminden iki gün sonra aynı adreste
bu kez fitness salonu ile randevu vardı. Yine çok ucuz yine üniversitenin ama
farklı bir yerde. 200 metre falan daha uzakta havuzun bulunduğu binaya. (acaba diyorum gittiğim havuz mu yanlıştı
yav) Önüme gelene fitness salonunun
yerini Almanca ve İngilizce sora sora buldum. Bisikletlerin bulunduğu odaya
geçtim. Orada bir hoca vardı ve 8-9 tane de kişiyi o esnada çalıştırıyordu
Almanca komutlarla. Ara verdiğinde gittim, İngilizce derdimi izah ettim. Dizimi
güçlendirmek istiyorum dedim. Adam tane tane anlattı bisiklet sürecini, bugün
yapmam gerekeni falan ve ben de o 8-9 kişilik bisiklet korosuna katıldım. Hoca
komut vermeyi İngilizceye çevirdi ve her ara sonunda gelip benimle bizzat
ilgilendi (I am flattered hocam yapma
etme). Fakat günün sonunda gtümden terler aka aka, evin yolunu tuttum.
Dizim hala ağrıyor :D Bisiklet grubunun ayağa kalkarak sürüş yaptığı
dakikalarda benim oturduğum da doğrudur. (La
sen değil misin depar atan bisiklet almak için, sonra diyorsun dizim ağrıdı
falan. Anca şov hea) Şunu de eklemeden edemeyeceğim. Almanca İngilizce
karma konuşmayı artık Almancaya çevirmem lazım. Bunun yanında fark ettim ki,
ben Türkçeyi unutuyorum hacım :( Basit kelimeler bile aklıma gelmemeye başladı.
Ciddi ciddi alzaymır problemleri çekebileceğimi düşünür oldum. Help mi! (Bozulan çamaşır makinesinde eşyalarımın
kalıp, kapağın açılmayıp elbiselerin heder olacağı düşüncesindeyken Teo’dan
aldığım yardım sayesinde alabildiğim elbiselerimin hikayesini yazmayacağım.
Neden? Canım istemiyor :D)
Tasserad! |
Veeee son olarak efsanelerin efsanesi, doğal
güzellik abidesi, gözlerimi kamaştıran, vay anasını dedirten, mutluluk
hormonları salgılatan, su şırıltıları ile gürül gürül akarken ılgıt ılgıt esen
rüzgarı efil efil hissettiren yere geldik. Nam-ı diğer Indianerschlucht.
Fotoğraflarını ekliyorum aşağıya ama şunu demeliyim. Şansa bala bulduğum bu yer
inanılmaz güzel hacım. Kafamı dinlemek, rahatlamak istediğimde buraya gelme
hissiyatı oluşuyor. Evime 5 dakika mesafede acayip sessiz. Arada hayati tehlike
“Lebensgefahr” tabelalarını görünce yolumu değiştirsem de iyi ki doğal
güzellikler var dedirtiyor insana. Uzuuuuunca bir tefekkür imkanı sağlıyor
insana. Yazıların yetersiz kalacağı yerler ve manzaralar. Max için abartılacak
bir yer değil, benim için ise şaheser. Resimlerle baş başa bırakıyorum okurum. "anlatmaya gerek yok görüyorsunuz" Görüşmek üzere!
Yorumlar
Yorum Gönder