Açken Ben, Ben Değilim - Ramazan ve Açlık Oyunları #11
Merhabalar okurum! Neredesin yahu? Kimse yok mu yine ya?
Herkes uyuyor mu? Niye? Ramazan’da zaman geçsin diye mi? Huuu uykuya mı
tutturuyorsunuz orucu ya? Huuuooop? Hadi kalk iftar saati... Evet iftar saati.
Al bak saate ya yalan mı şeyapacaz bu yaştan sonra? Tamam dur kızma. Tokyo için
iftar vakti ibaresini eklemeyi unutmuşum :D Hadi kalk yazı geldi yeni hadi. Oku
zaman geçer işte mis gibi. Hadi elini yüzünü yıka gel bekliyorum. Ben oruç
muyum? Yav dur orasını şeyapma dur :D Git elini yüzünü yıka bi hele... ... ...
Hah geldin mi? Başlayalım mı? Oruç mu? Yav yazıda anlatırım ben onu sen başla
hele. Ne diyorduk? Los geht’s!
Bu neymiş yav deme, oku bi yazıyı hele |
Efendim havadisler nicelik olarak çok olmasa da nitelik
olarak gayet ilgi çekici ve vay anasını dedirtecek türden. Neden sayıca fazla değiller
diyecek olursan, evet Ramazan’dan etkilenmiş durumdayım. (Kişi olan değil, hicri ay olan Ramazan. Dur karıştırma ortalığı bir ya
:D) Efendim Ramazan gelmeden evvel bir İngilizce sinema olsa da gitsek film
izlesek diye iç geçirirken kendimi Google deryasına dalmış bir biçimde buldum.
Almanya’da şöyle bir şey varmış ki, bizdeki gibi özel olarak Türkçe altyazılı,
İngilizce dublajlı (orijinal sesli yani) filmler
yok. İngilizce film bulmak da pek kolay değil. Popüler filmlerde İngilizce
dublaj seçeneği bazen mevcutmuş fakat onda da Almanca altyazı bulmak mümkün
değilmiş. Dolayısıyla aradım taradım bizim şehirdeki sinemada Avengers filminin
İngilizce dublajlı halini buldum. Fakat normal sinemada değil Premium-Delux
sinemada. Pahalı olan sinema yani. (Vaaaay
parayı buldu Delüküs sinemaya da gidiyor ah ah) Bileti aldık, Kim ile
birlikte (aslında adı HyeWon’muş ya la.
Kim soyadıymış. Hani Tsubasa’daki gibi Ozora Tsubasa gibi tersten okumalıkmış.
Kim iyiydi yav. Söylenmesi kolaydı. Neyse) filme gidek dedik. (Yav aslında tek gitmeyi düşünmüyor da
değildim fakat gittik işte Kim ile) (Pardon Hüvon ile). Bileti internet
üzerinden aldım, sinema günü buradaki resmi tatil olduğu için saatte bir gelen
otobüse bindim. Otobüs haliyle dolu. (Not:
Burada anlatacaklarımı yazarken bile hala tiksinmekteyim. Küfür kapasitem bu
olayı esnasında ve sonrasında gayet artmış durumda. O derece sinirlendiğim bir
olay gerçekleşti) (Merak ettin de mi? Of of... Neyse yazayım hadi) (İnan bu
satırları yazmak koca blogu yazmaktan daha kolay geldi bana ya) Efendim
otobüse bindim sağ tarafta bir yere oturdum. Sağımda da biri oturuyor ama
otobüsten garip bir koku geliyor. Allah Allah diyorum kendi kendime, yanımdaki
acaba kokulu bir şey mi taşıyor falan diyorum ama sağa bakıyorum bir şey yok.
5-6 dakika bu garip kokudan sonra sağdan ses geldi bir baktım ki aboooo,
dangalak herif bir kusuyor ki sorma. Ulan ama nasıl iğrençlik anlatamam.
Kalktım bir arka koltuğa geçtim hemen ama koku tabi tüm otobüsü sarmış durumda
ve artarak da devam etmekte. Camlar falan açık ama kar etmiyor. (Ulan mal herif [Valla pardon okurum ama
yazacağım] madem miden bozulmuş, geceden kalmışsın tamam anlayışla karşılıyorum
bunu. Madem sağlıksal problemlerin var o esnada tamam okay o da makul FAKAT,
ulan dengesiz herif bir kustun, inersin rahatlayana kadar o eylemi devam
ettirirsin, o esnada diğer otobüs de gelir zaten. Hah o diğer otobüse biner
gideceğin durağa kadar binersin değil mi? Ama yooook. Bizim dana beyinlimiz
bindiğim duraktan son durağa kadar [öncesinde de binmekte zaten] o eylemi
gerçekleştire gerçekleştire, otobüsün içini mezbahaya çevire çevire son durağa
kadar seyahat etti.) Hayır eğer başka otobüs olsa ve sinema saati yaklaşmış
olmasa ineceğim bir sonraki otobüse bineceğim o derece ama yok. Beyefendimiz
sayesinde hayatımın en iğrenç 30 dakikasını falan geçirdim. Peki son durakta
noldu dersiniz? Beyimiz koşarak uzaklaştı. Film bu kadar. Hakaret içeren
kelimelerim nedeniyle de şeyapma okurum. Anla beni de :D Neyse sinema salonuna
girmeden önce bu iğrenç histen kurtulmak için bir şeyler yiyeyim dedim. Girdik
bir kafeye. Su, kahve falan aldım. 15 dakika falan dinlendim anca geçti. Fakat
his hala devam ediyor. ABV!
Mercedes'e binip film izlemek... |
Filmin gösterileceği salona gittik amanın o da ne?
Biletimin üzerinde bedava bir içecek olduğuna ilişkin bir yazı var. Ya da ben
öyle çevirdim bilemiyorum. Tabi Fincan genleri hemen devreye girdi ve içeri
girer girmez bu yazıdaki içeceği almak için büfeye. Kadın daha sorunun başında
buyrun dedi içecekleri gösterdi. Çilekli soda gibi bir şeymiş. Piii bu muymuş diye
şeyapacaktım ki bi baktım böyle afili şampanya bardağında. Anam nereye geldik
böyle demeye kalmadı seans başlıyor anonsu geldi. Hop kalktık içeri geçtik.
Amanın nedir o salon öyle. Ayağı uzatmalı süper über harika muhteşem konforlu
koltuklar falan. Kendimi gayet yabancı hissettim. Hani şöyle bir sinema düşün.
Bulunduğum sinema Mercedes Porsche falan konforunda iken, Türkiye’de gittiğim
sinemalar Binevler dolmuşu, halk otobüsü seviyesinde kalıyor. O derece süper
ötesi. Gidip mısırını falan öyle fakirler gibi büfeden alıp gelmiyorsun.
Garsonlar var, istediklerini gidip getiriyorlar. Öyle bir yer. Sımokin (evet
sımokin) falan mı giyip geleydim hissine kapılmadım değil. Süpper konforda
izlediğim harika ötesi bir Avengers filminin ardından (Spoiler vereyim mi ha? Ha? Hulk ölüyor evet. Daha ayrıntılı bilgi için
kanalıma abone olm....... şaka şaka :D) mutlu mesut bir biçimde kokusuz
otobüsüme binip gecenin bilmem kaçında evime döndüm. Haa verdiğim para mı? Yav
onu şeyapmayalım... Tamam hadi söylüyorum. 19€. Yuh deme dur bi dinle ya.
Hooop. Anaaa yazıyı kapadı. :/
Dominos'a selam olsun |
Bu sinematik deneyimin ardından bir sonraki gün havuz
günümdü ama önce gittiğim havuzun oraya bir gittim ve öğrendim ki, geçen
gittiğim havuz normalde gitmem gereken havuz değilmiş :D Benim havuz başkaymış.
O önce gittiğim belediyenin, gitmem gereken ise üniversitenin havuzuymuş. Heh
işte. Üniversitenin havuzuna girdim, sora sora sora sora havuzu buldum. Sora
sora sora prosedürleri gerçekleştire gerçekleştire gidip havuz görevlisinin
yanına kadar gittim. Abi adam hiç susmuyor. Durumumu izah edip bir
Schwimmennudeln alarak havuza girdim ama adam havuzdaki bir saatim boyunca, ben
ve diğer yüzücüler (tamam ben yüzücü
değilim o esnada, bisiklet sürücüyüm suda) ile konuşarak devam etti.
Susmuyor :D Abi bu Alman olamaz diyorum kendi kendime ama Almanca ve İngilizce
konuşarak sürekli birilerine bir şeyler anlatıyor, Bergkirchweih ile ilgili
espriler falan yapıyor. Ama komik o ayrı :D Ama bir süre sonra alıştık, adma da
cidden yüzme konusunda yardımcı oldu. Dizimi güçlendirme açısından çok kritik (İngilizce deyimi ile “key”) tavsiyeler
verdi. Gayet minnettar ve memnun bir şekilde yüzmeyi tamamlayıp ayrıldım. (İkinci haftasında da şu oldu: Aldım
eşyalarımı gittim, mallık bende ki terlikleri falan unutmuşum. Eve döndüm)
(Niye eve döndün diyeceksin şimdi ama ben de bilmiyorum. O an öyle bir karar
verdim ve uyguladım. Emaaaan).
Cuma günü saat 2’de Nick ve Johannes’in birlikte dışarıda
yemek yeme geleneklerine katıldım ben de. (Fakat
Ramazan münasebetiyle ara vermiş bulunmaktayım. Yoksa cidden güzel yerlere
gidiyorlar. Şimdiden listem hazır. Ramazan biter bitmez gidip tek tek o
yemekleri deneyeceğim uleynnn) Siyaset, futbol, hukuk ve dedikodular ile
dolu (Akademik dedikodu her yerde)
yemek yeme süreci cidden süper bir terapi oluyor :D. Efendim işte Nick ve
Johannes’e dedim ki, hacım bir pizzacı keşfettim. Puanı 5 üzerinden 4.8 ve
ciddi ciddi olumlu yorumlar almış. Gidip deneyelim mi? Tamam dediler. Pizzacıya
bir gittik ki abooo butik, tıklım tıklım dolu bir İtalyan aile pizzacısı. (aklıma gelen şu oldu: peki ya bunlar
mafyaysa? Ya pizzamıza bişiler atıp, bizi bayıltıp böbreklerimizi falan...?
Hadi bize dokunmadılar diyelim. Peki ya bunlar Ölümlü Dünya filmindeki gibi
restoran görünümlü seri katil işleri yapan bir aileyse? Açken ben, ben değilim.) Pizzacıda siparişlerimizi verip
pizzamızı beklerken Arda Turan’ın 16 maçlık cezasını bile konuştuk. Düşün ne
kadar beklediğimizi okurum. Fakat pizzalar bir geldi ki (Ramazan diye anlatıyorum canın çekmesin şimdi. Uyarı: İFTARDAN
SONRA OKU BURALARI) (hangi pizzadan sipariş etmiştim onu da belirteyim. 4
peynirli pizza denen 4 farklı çeşitte İtalyan peynirini domates sosu ile servis
ediyorlarmış. Onu istedim.) harbiden cidden hakkaten süper görünüyor.
Türkiye’de dominosta falan yediklerim ile kıyaslarsam şunu diyebilirim sadece.
Memik Ustada yediğim dünyanın en kötü kebabının bir tık üstü ile (bir tık) Birecik’te cevdet ustanın
haşhaş kebabını kıyasla. Hah işte o civarda bir tat skalası var. (Yazar burada oruçlu iken açlığının devam ettiğini
vurgulayıp, cevdet ustanın kebaplarını da özlediğini belirtmek istiyor efenim)
Pizzamı kola eşliğinde yine dedikodular ile sohbet ede ede bitirdikten sonra (Peki onlar ne sipariş etti? Bol salamlı,
sosisli sucuklu falan bi pizzaydı. Nick çatalla yedi :D Johannes kıral adammış
mis gibi eliyle yedi (evet kıral)) (Çatalla pizzayı çatalla lahmacun yiyen
adamla bir tutuyorum o başka.) yemeğimizi bitirip işimize gücümüze döndük.
Fakat hem Nick hem de Johannes pizzanın harika olduğunu söylediler. Dedim eeee
dur bekle daha yeni başlıyorum. Az daha keşfedeyim yemek yemelik yerleri de o
zaman gör beni. (Bunu Almanca nasıl dedin
diye merak ediyorsun şimdi... Ben de :D) FAKAT AMA LAKİN ANCAK BUT HOWEVER
ABER ALLERDINGS, yemek esnasında öyle bir şey oldu ki hala dalgası geçilmekte
efendim. Pizzalar gelmeye yakın laf arasında Nick’e “ketçapı biz içeriden mi
almalıyız” dedim. O an Nick’in bakışını fotoğraflayıp çerçeveletmek gerekiyor.
GIF’ini bulsam koyacağım ama cidden öyle bir şaşırdı ki... Anlatamam. Neymiş efendim
pizzalarına ketçap sıkmıyorlarmış. (Tamam
cahilim nabim şeyapma hemen dur) E mayonez de mi sıkmıyorsunuz dedim...
Şaşkınlık seviyesi daha da arttı. Kahkahalar içerisinde dakikalarca dalga
geçtiler :( Nasıl ya mayonez mi sıkılıyor pizzaya orada dedi. (Belki de Türkiye’de de mayonez sıkan bir
ben varımdır. Bilmiyorum :D Lütfen aydınlatın beni. Kimse sıkmıyorsa bileyim
ya) (Hatta bu dalga geçme daha devam etti. Dur anlatacağım :D) Evet dedim.
Yemekten kalktı gitti, elini yüzünü falan yıkadı öyle devam etti :( Neyse bu
pizza mevzusunu kapayalım.
Nick'in tepkisi - Temsili |
Benim için haftanın en önemli ve anlatılmaya değer olayı
konferans ve sonrasında yaşandı. Efendim hocam çok aktif bir hoca. Her ay büyük
bir konferans – kongre organize ediyor. Her asistanın minik de olsa bir görevi
var en azından organizasyon sürecinde. Bu kongrede Uluslararası Ceza
Mahkemesi’nin tek Alman hakimi olan Prof. Dr. Bertram Schmitt (ben Schmidt sanıyordum o başka) geldi
üniversiteye. Orangerie denen kongre salonunda (Orangerie nedir ne değildir ileride onu da anlatacağım.)
hazırlıklar yapılmış bir biçimde takım elbisemle (ama nasıl klasım :D anlatamam :D valla ya) salona geldim. Salon
tıklım tıklım bir halde konferansı dinledik (Konferans
tamamen İngilizceydi bu arada) (Hayır cidden Türkiye’deki öğrenciler ile bu
öğrenciler arasında çok çok çok büyük bir mentalite farklılığı var. Bizim
öğrencileri bir konferansa getirmek için bin takla atıyor hocalar. Hocalar puan
vereceğim (???? Saçma değil mi ya) deyince bile tam doluluk sağlanamıyor
konferanslarda. Ben hala şunu savunuyorum. Öğrenmeden 4.00 ile mezun olmak
yerine tam öğrenerek 2.50 ile mezun olmayı tercih ederim. Ama yok arkadaş bizde
öğrencilerin konferansa alerjisi var) ve konferansın sonunda bizim kürsü
ile profesörler gidip bir İtalyan restoranında yemek yenildi. Daha doğrusu
yemek var dendi :D (Nick dedi. Tabi bu
esnada Janelle’e ketçap pizza olayından bahsetti ve o da şaşırdı ama anlayışla
karşıladı. Yenilebilir ben de deneyeceğim dedi :D Helal sana be Janelle. Kıral
kızmışsın. [kızmak değil, kız imişsin anlamında]) Konferans bitiminde saat
20.00 civarıydı. İftar 21.00’de. Dedim ki “hacım yemek şimdi, ama ben 9’a kadar
bir şey yiyemem. Gelmeyeyim.” Nick ise: “Yok sen gel ana yemek 20.45 gibi
gelecek. Sorun olmaz.” dedi. Restorana gittik. Masanın bir ucunda asistanlar.
Diğer ucunda ise profesörler oturuyordu. Masanın assitan tarafında mezeler
geldi herkes yemeye başladı, Ramazan ile ilgili sorularını sordu, sohbetler
edildi, ana yemek siparişleri alındı ama yok arkadaş saat daha 20.35 ve zaman
geçmiyordu. Saniyeler sayıyordum sadece. Neyse efendim Nick iftar saatine kadar
meze dahil hiçbir şey yemedi. Beni bekledi. Yemekler de 20.45 değil 21.00’e
ertelendi benim için. Tam iftar saatinde yemekler geldi. Ama ben nasıl mutluyum
bir görün. Onun da ötesinde iftara saniyeler kala yılbaşı geri sayımındaki
ritüeli de yaptık. Sonra şerefe dendi benim için ve su ile orucumu PROOOST! diyerek açtım. Resmen o birkaç
dakikada ilgi pıtırcığı oldum. Yumurcak gibi moda girdim :D Tabi yemekte ne
yedim onu da ekleyeyim. Mantar soslu, peynirli spagetti aldım. Tabakta koca bir
paket vardı resmen :D yarısını anca yedim. (Hayır
yemekte bir de şöyle bir şey oldu. Millet örtüyü dizine koyup yiyordu. Hani şu
filmlerde çizgi filmlerde oluyor ya. Ondan. Nasıl yabancılaştım bir görsen :D) Akabinde
de tatlı olarak Panna Cotta yedim. Panna Cotta demek, çikolata kaplı,
çikolatalı dondurma. Çok da güzeldi. Gecenin 1’inde falan eve vardım ama olsun.
Süper bir geceydi benim için. (UCM hakimi
profesör ile de sohbet etme şansım oldu. Daha önce İstanbul Hukuk’ta bir
konferansa katılmış. Adem hocayı görürsen selam söyle dedi. Söylerim dedim :D)
Efendim daha da yazacaklarım vardı aslında. Nürnberg’de
Hobi bahçelerinden bahsederek yazıyı bitirelim. Nürnberg’e gittiğimde kenar bir
semtte hobi bahçelerinde rastladım. Çoğu uzun süreli olacak şekilde yıllık 200€
civarına kiralanıyorlarmış. Yılda o tarlalara sadece 7-8 ay su verilip,
elektrik ise hiç verilmiyormuş. Amaç tamamen doğallığı korumak. Bahçe sahipleri
ekiyor, biçiyor, tarladaki kulübede zaman geçiriyor ve bu sayede harika ötesi
bir hobi ediniyor. Gerçekten hayran kaldım bahçelere. Muhteşem bir düzende ve
sakinlikte. Tam gel de yaşlan denilecek bir yer hatta. Karıncalar böcekler için
de Insektenhotel denilen evler yapıyorlarmış bir de. Vay be diyor insan. Velhasıl
kelam, kısır yapıp evde mutlu mutlu iftarımı yaptığım biraz farklı bir Ramazan
geçirmekteyim. İşin garibi gezemiyorum dışarı çıkamıyorum :D O biraz problem
gibi gibi. (Mesela bu günlerde Bergkirchweih var –buranın bira festivali- ve şehir
tıklım tıklım. Ama iftara yakın bende enerji yok. İftardan sonra da bir sonraki
güne enerji kalmıyor geç uyuyunca. Ben de bilmiyorum nedecem :D Hadi görüşürüz
okurum. SERVUS!
Konferans sonrası gecenin bilmem kaçı, telefon şarjı benimkinden fazla |
Al, sinemadaki bedava (umsonst) içecek. Oldu mu? Mutlu musun? Evet :) |
Yorumlar
Yorum Gönder