Az Biraz Gezi ve Bolca İnsan Hakları: Meine Rechte, Deine Rechte #9
Selamlar, saygılar, büyük özürler ve hürmetler
sayın okurum. Harbi harbi kusura bakma ya. Ben bugün yazarım, yarın şeyederim,
dur şu bulaşığı halledeyim, dur bu gramere bakayım derken gezi yazısı olayını
aksattım. Ha tabi bu demek değil ki bloga yazı yazmadım. Biri Türkçe, diğeri
İngilizce olmak üzere iki deneme yazısı yazdım bloga. İşin garibi, İngilizce
yazı Türkçe’nin 5 katına yakın falan okundu :D Sanırım blogumuz kültürleniyor. Ben de gayet şaşkınım ve bu şaşkınlık içinde
başlayalım yazıya. Parça parça gideceğiz ve kapanış faslı Nürnberg gezisi ile
olacak. Bunun dışında başka şeyler olmadı mı? Oldu fakat ben hatırlamıyorum :D (“Yine mi gezdin ya? Vay arkadaş…” deme lütfen
[bkz. Şehmus] çünkü gittiğim yer 10dk falan mesafede. Benim için gezme en az
1-2 saatlik yolculuk sonrası varılan yeri kapsıyor. Sen adliyeden evine gidince
oooo iyi gezdin diyor muyum? Hayır. [Yazar burada Şehmus beye gönderme yapıyor]
Öhöm) Hadi başlayalım. Ya da dur… Neydi Almancası? Hatırla hadi,
bekliyorum. Evet “los gehts!”
Efendim yaklaşık 15 gündür işe (okula) bisikletle gitmeye ve bunu
düzenli halde gerçekleştirmeye başladım. Bisikletim dandik, tekerleri küçük ve
harbi harbi benim onu taşıdığım hissine kapılmamı sağlasa da işimi görüyor.
Fakat tekerden sağdan soldan ses gelmeye ve beni zorlamaya başlamasıyla (ulan normalde kasların güçlenip, bisiklet
sürerken kolaylaşması gereken yokuş çıkma olayı, bu bisiklet sayesinde gittikçe
zor hale gelmeye başladı) yeni bir bisiklet alma ve “başlarım bu işe”
tepkisini gösterme moduna girdim. eBay’da ilk bulduğum bisiklete -tabi Max’a danışarak (Max buranın kurdu
tabi, baya süper bisiklet rotalarına sahip.)- talip oldum. Bugün gidip
göreceğim nasılmış diye bisiklet. Fakat bisiklet süreçleri bana harika rotalar,
muhteşem doğal güzellikler ve “vay anasını sayın seyirciler” tecrübelerini
kazandırdı.
Hüzünlenmiyor değil insan... |
Öğle yemeklerine ve Türk lokantasının
çakallıklarına biraz değinelim şimdi de. Efendim benim öğlen yemeklerim biraz
kaotik. Kimi günler canım istemiyor yemiyorum bir şey. Kimi günler fakülte
eşrafı ile üniversite yemekhanesine gidiyorum. Kimi günler dışarıda yiyorum. (Kilo alma uyarısı) Hah işte dışarıda
yediğim zaman en yakınlardaki yerlerden biri EgeImbiss diye bir yer. Gittim,
dönerin yanında bir fanta aldım plastik şişe (Kilo geliyor kilooooo) ve normalde bunun depozitosu 25 cent. Çakal
restoranımız ne yapıyor? Ben satın alırken depozitoyu da alıyor, daha sonra
masada bırakılan şişeleri de iade edip bir 25 cent daha kazanıyor. Ula hepi
topu fanta 1€, 50 cent’i sırf depozito çakallığından. Ben de fantamı tam
bitirmeden elimde çıkıp, çantama koyup kendim alıyorum depozito bedelini. (Esnaf çocuğu tespit edildi) Sonra bir
gün baktım ki hindi döner yememe rağmen (burada
tavuk yok. Ya hindi, ya et döner) kasada hesapta et döner geçmiş. Kaldı ki
söylememe rağmen. Hemen itiraz edip düzelttirdim ama bunu yaşamak bile dürüst
esnaf olunmadığının kanıtı. Kolay kolay gitmiyorum artık oraya. Bu da bilgidir.
(Bu arada geçen yemeğe gidelim deyip
ödetmeyen Michaela hocama da saygılar selamlar)
Nürnberg |
Beşiktaş propagandalarına da başladım hafiften.
Yurtdışına açılma görevini gayet iyi yerine getiriyorum. (Sayın Fikret Başkanım, bir forma gönder bari ya :( Bere de olur tamam
[Göndermedi. Ula adam bonservise para vermiyor, sana mı versin]) Nick’le
futbol muhabbeti yaparak konuyu Beşiktaş’a getirdim ve Beşiktaş’ın tiki taka
futbol videosunu gösterdim. Tek paslarla attığımız Bursa golü falan. Bayıldı.
Şaşırdı. Vay be dedi. CometoBesiktas
dedim. Gelecek, bekliyoruz :D Benzer bir muhabbeti de Kiran ile yaptık (Anlatacağım ileride kim olduğunu) Yazın
Türkiye’ye gittiğinde Vodafone Park’ta Şeref Turu yapacağına söz verdi :D (Fikret Başkanım….. Neyse) Fakat burada
algı şu ki, çoğu gurbetçi Galatasaraylı olduğundan en çok onlar biliniyor
haliyle. Yeni jenerasyonun Beşiktaşlı geldiğini söyledim. Biz daha iyiyiz bakma
sen onlara dedim Nick’e. Tabi bir de Bayern-Sevilla maçına bilet bulup maça
gidememek ayrı bir komedi idi. Ula sırf o saatte tren yok diye gidemedim ciddi
ciddi. Tabi bi de kredi kartına ihtiyacım var almak için galiba. (Biletler
anında tükeniyor ya) Bunun yanında havuz rezervasyonunu da yapamadım. Tam bir
sıkandaldı. (evet arada ı harfi var) Sabah
09.30’da başlayan havuz kayıtlarında tüm kontenjanlar 09.31’de nasıl dolar
arkadaş? Passolig sitesinde derbi bileti alır hissine kapıldım. Bir anda nasıl
bitebilir. Hayır IBAN numaramı falan girerken yer vardı, kaydet’e basınca nasıl
bitebildi? İsyanlardayım. Neyse bisikletle falan zayıflayalım artık. (Zayıflayamadı)
Bununla birlikte dil kursuna da kaydoldum. Efendim
ilk önce seviye belirleme sınavına girdim. Tabi sınav öncesi sınıfın önünde
herkes hocaları falan bekliyor. O esnada Vietnamlı biri ile tanıştık sohbet
ettik falan. Yan yana da sınava girdik. Sınav cidden zor. Hani diyorum ben mi
salağım falan. Neyse güç bela verdik bitti, Vietnamlı ile yan yana sınav
sonuçlarını bekliyoruz. Bir sonuçlar geldi benimki B.1 seviyesi. Dedim oha
süper. Vietnamlının sonucu geldi C1. Dedim nasıl, e benim Almancam zaten iyi,
pekiştirmek istiyorum dedi. Lükse bak arkadaş. Sonra gidip kursa kaydolup Salı
günkü (yarın oluyor) dersi beklemeye
başladım. Niye heyecanlıyım bilmiyorum? (Değilim
aslında ya..) Bununla birlikte ehliyet olayını da anlatıp Nürnberg gezisine
geçelim. Şöyle ki burada bizim ehliyetler ülkeye giriş anından itibaren 6 ay
geçerli. Heh fakat kanun diyor ki (Oturup
Alman Kanunu okudum evet) bu süre 12 aya uzatılabilir. Ben de bunu sorayım
dedim ama yok. Hiç net bilgi yok. Sağ olsun fakültedeki Mustafa hoca yardım
etti de öğrendik. 12 ay dolar dolmaz Almanya’yı terk edeceğim kesinse süreyi 12
aya uzatıyorlar. Aksi takdirde 6 ay dolduktan sonra gidip Türk ehliyetini Alman
ehliyetine çevirmem gerekiyor. O da bir ton prosedür, masraf ve teorik ve
pratik ehliyet sınavı gerektiriyor. Hadi parayı veririm, teorik sınavı geçerim
de. Pratik sınavdan tırsıyorum arkadaş. Neyse kullanmam ya napayım. Hele biraz
daha zaman geçsin de. Şeyaparız belki. Rafa kaldırdık şimdilik ehliyet çevirme
olayını. (Burada geçersiz ehliyetle araç
kullanmanın cezası hapis :D Çok risk almayın, gaza gelmeyin)
Sumach Restaurant, gidiniz efenim |
Eveeeet gelelim Nürnberg gezimize. Daha doğrusu
gezilerimize. İki gün üst üste Nürnberg’e gittim. Şimdi sen de Şehmus gibi “ooooo
gez gezzzz” deme. Tren zaten bedava Nürnberg’e buradan. Bunun yanında mesafe 13-19
dakika sürüyor. Pek de böyle ahım şahım bir şehir de değil malum. Fakat bolca
müze var onları ayrıyetten gezeceğim. Hele hele Nazi yargılamalarının yapıldığı
“memorium” acayip bir biçimde merakımı celbetmekte. (Bkz. Judgement of Nuremberg filmi. Bu filmi muhakkak ama muhakkak izle
okurum. İnsana çok şey katan filmlerden birisi) Cumartesi sabahı erkenden
Paula ile (Şilili kendisi. Coburg
gezisinden hatırlarsın ya) gittik Nürnberg’e. Trenle 10 küsur dakikalık
yolculuktan sonra eski Nürnberg çarşılarını geze geze şehir merkezine vardık.
Orada zamanında Hasan ile gezdiğimiz yerleri görünce bir duygulandım bir
duygulandım. Oturdum 10 dakika ağladım. (Yok
lan ne ağlicam, Hasan ağlasın :D) Hasanla çekildiğimiz aynı yerde fotoğrafı
yine çekilip az biraz maziye döndükten sonra gittik Paula ile İtalyan
dondurması yedik. Akabinde gezinin asıl amacı Beyran satan lokantaya geldi.
Abov nasıl heyecanlıyım nasıl. Beyran abi beyran. Nasıl gözümde tütüyor bi
bilsen. Kebap falan yenir, bulunur. Abi beyran öyle değil işte. İstanbul’da
bile zor buluyoruz kendilerini. Bir de Almanya’da ve 10 dakika mesafede şehirde
görünce acayip gaza geldim. Çünkü gideceğim restoranın menüsünde beyran gördüm.
Beyran. (Bu kaçıncı beyran deyişim anla
özlemimi. [Özlem kim?])
Restorana gittik oturduk ama dışarıdan görüntü şu,
hesabı ödemek için galiba bulaşık falan yıkarım dedim. Ciddi ciddi pahalı yer
görüntüsünde. Neyse şemsiye açılmaz umudu ile girdik oturduk, menü geldi.
Beyran sordum. Yok dedi. Bugün yapmadık dedi. Ciddi ciddi yok dedi. Nasıl lan dedim.
Kavga ettik. Kalktık gittik… Yok lan yok :D ne kavga edecem. Başka bir yemek
söyledik. Ama var ya… Hayatımda yediğim en iyi etler sıralamasında ilk 10’a
girer. Benim gibi kaliteli yemek peşinde koşup yemek için yaşayan birisi için
cennetimsi bir ortamdı. Bu yemek esnasında bolca siyaset, din ve felsefe
üzerine yaptığım konuşmalar hem Paula’yı hem beni aydınlattı. (Mesela bana çoğu kişi başörtüsünü,
zorunluluğunu ve takma baskısının varlığı ile alakalı sorular yöneltti) Akabinde
kaotik Nürnberg trafiğinden çıkarak (Erlangen’in
gözünü seviyim ya) Eti reklamının bulunduğu marketin önünden geçerken
duygulanarak, sağdan soldan sürekli Türkçe kelimeler duyup “aneaaa, hep Türk
yav” tepkisi vererek evime döndüm. Çünkü tüm hafta sürdüğüm bisiklet yüzünden
bacak kaslarım “yeteeeerğğğğ” diyordu.
Pazar günü yine gittim Nürnberg’e. Hava güneşli.
Kuşlar cıvıl cıvıl ve Nürnberg’de Volkfest’in (Bol bol çarpışan araba, gondol tarzı şeylerin ve yöresel yemeklerin
bulunduğu festival) son günü, Nürnberg futbol kulübünün maçı var ve haliyle
trenler ve şehir dopdolu. Ama beeeen hiçbirine katılmayıp insan hakları
fotoğraf sergisine katıldım. Ama nasıl elit hissediyorum anlatamam. Sağ olsun
Michaela davet etti, kuzeni (emin
değilim) Kiran ile tanıştırdı. (Kiran
yarı Hintli, yarı Avustralyalı. Futbolla ilgili, Nürnberg Principles Academy’de
çalışmakta. Havadisler bu kadar) Birlikte fotoğraf sergisinin bulunduğu
binada buluştuk. Ama ortam nasıl elit. Önce keman, Viyolonsel? ve piyano
eşliğinde mini konserimizi dinledik, avuçlarımızın üstüne vurarak alkışladık, (çok yabancıyım o ortama ya :D sırt çantalı
falan. Ögg) akabinde serginin ödül alanlarını tebrik ettik, sonra kokteylde
portakal suyu şeyedip döndük ve gidip hatta sergi sahibi ile tanıştım. Benim
profesöre selam söyledi. (adam smokinli,
ben tshirt………… Neyse) İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin her bir maddesi
ile alakalı, o konuyu anlatan fotoğraflar. HARİKA İDİ CİDDEN. Benim gibi sanat
cühelası biri bile etkilendiyse muhteşem ötesi. Birinci gelen fotoğrafı ve
İngilizce (Türkçe’ye otur çevir bana ne
:D) anlatımını aşağıya da ekleyeceğim keza.
Tarafsız ve Açık... Evet |
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin her maddesini
bir sütun halinde caddeye yerleştirmişler. Girişte “United Nations Allgemeine Erklaerung der Menschenrechte Vereinte
Nationen Declaration Universelle” yazıyor. (Çevir yav, izah edemem :D Evet g.tüm kalktı) Madde başlıkları
Almanca + her sütunda bir dilde tercümesi şeklinde sıralanmış. Türkçe’nin
bulunduğu başlık: Tarafsız ve Açık Yargılanma Hakkı :D Neyse… O caddenin
öneminden bahseden Michaela’yı dinleyip onu yolcu ettikten sonra Kiran ile
oturduk o birasını ben kahvemi içerek uzunca sohbet ettik. Futbol üzerine
bilgisi harikulade. Real Madrid taraftarı. 1-2 saatlik sohbetin ardından biraz
daha Nürnberg’i gezerek ve bir Bayern maçında görüşmek üzere ayrıldık. Ben de
bitap bir halde evime giden trene yürüdüm. (Trenler
bir harika dostum :D)
Neyse efendim bu yazımız da bu kadar sürdü. Hatta
beklediğimden kısa sürdü fakat söz geciktirmeme konusunda çaba harcayacağım.
Muhsin Gül!!!! gibi olmayacağım. (1 aydır
yazı yazacaktı sözde birileri. Anca gezsin Oregon’da Ekvadorlu kızlarla. Peh) GÖRÜŞÜRÜZ
:D Serginin sloganı ile bitirelim:
Menschenrechte, meine
Rechte, deine Rechte!
İnsan Hakları, benim
haklarım, senin hakların!
Erkekler tuvaleti... |
Anladınız siz :D |
Yorumlar
Yorum Gönder