Keine Sorge, die Sonne ist nah! Endişe Yok. Güneş Yakın! #7
Evet hala karlı ya... |
Geldin mi? Orada mısın? Hey? Kimse yok mu ya?
Haydaaaa… Ney? Tatildeler mi?Höh… Okurum? Yok değilmiş tamam. E ben kime
anlatacağım? Sonra mı okurlar? (Yazar şu
an kendinle konuşmakta) (Deli mi ne?) E böyle heyecanı olmuyor ki… (Beyin çorba) Sırf okurlar için gittik
taaa nerelerden o kadar bloga tekrar şarkı getirdik tasarımı yeniledik falan. Onu
mu beğenmediler acaba? Mavi yapalım dediydim ya. Vay arkadaş. Yeni yazar mı
alsak napsak bloga? E reklam da yoktu… Maaş da veremeyiz öyleyse. Muhsin Gül’ü
mü arasak :D Dur bi şeyapalım onu. Neyse öyleyse biz başlayalım onlar “okur”lar
(İki anlama da gelen espirik kelime
kullanmak neydi edebiyatta ya? Tecahülü ar….? Amaaaan neyse.) Hir wi go!
Efendim küçük bir duyuruyla başlayalım. (Cuma hutbesi gibi oldu. Yok yok para
istemeyeceğim lan valla bak) (Bloga yardım, Allah kabul etsin. Bloga yardım,
Allah kabul etsin. Bloga yardım, Allah kabul etsin. Bloga yardım, Allah kabul
etsin.) (Namaz sonrası para toplama sahnesi) Bloga her hafta yazı atmaya
çalışıyorum. Şaka maka iyi de okunuyor hani. Genelde Pazartesi günleri oluyor
bu ama tabi garanti de veremiyorum. Şimdi İngilizce falan yazı yazmak da
istiyorum. Kararsızım. İki haftada bir de olabilir. Karar vereceğim. Onu
söyleyeyim dedim. Duyurumuzdan sonra yaşadığım bu haftaki olaylara başlayalım.
Vodafone Hotspot ile taahhütsüz internet
sözleşmesi yaptım geldiğim ilk hafta. Binada bir tane ortak Wi-Fi var. (Stüdyo dairelerin olduğu 50 küsur dairelik
bir bina. 8’i üniversiteye ait. Ben o 8 taneden birinde kalıyorum özetle) Parasını
ödeyen kişi, modemi kullanarak internete bağlanabiliyor gibisinden bir sistem
hayal etmiştim. Gayet de iyiydi hani. Maç izleme, Almanca haber radyoları dinleyip,
Almanca TV izleyip Youtube’da yüksek kaliteli videolar izlemek için muhteşem
işe yarıyordu söz konusu Vodafone Kabel. Fakat bir sabah bir uyandım, anaaa
internet yok. Yani şifre girme ekranı gelmiyor ve wifi bölümünde “No Internet
Connection” yazıyor. Dedim “Allah Allah, her halde kaldığım yer köy ve hava
karlı diye böyle bir sıkıntı var.” (Düşün
daha ne kadar çapsız düşünüyorum hala. Kafa Birecik, yaşam Uttenreuth) Bir
gün geçti Cumartesi oldu ı ıh, internet yok. Dedim “Allah Allah her halde kimse
sorunu bildirmedi diye düzeltmediler.” (Çapsızlığa
devam :D) Vodafone’u arama maceralarını bir önceki yazıda anlatmıştım
zaten. Falan filan sonra zar zor öğrendik ki, o Wi-Fi başkasınınmış. Fakat
isteyen para ödeyip o modemi kullanabiliyormuş. Bunun yanında modemin sahibi de
bu özelliği kapatabiliyormuş. Dolayısıyla modemin çalışmama sebebi bu
olabilirmiş. (Yazar burada içinden
küfretmekte) Dedim vay sizin sisteminize, yapacağınız işe. Deli gibi
internet aranmaya başladım… İşte orada yaşadıklarım… Birazdan :D
Bu internet sorunu devam ederken Pazartesi günü (Bak düşün Cuma, Cumartesi, Pazar ve
Pazartesi 4 gün üst üste internet yok. Abooo) okula gittim. Mail gelmiş.
Mailde dönemlik Semester Ticket parasını ödeyip bu hafta kartı almam tavsiye
ediliyor. (Ney efendim bu Semester Ticket
diyebilirsin. Şöyle ki, bizim üniversitede her üniversite öğrencisi dönemlik [6
ay] 114€ ödeyerek harç yatırıyor üniversiteye. Bu harç karşılığında da
üniversite bir Semester Ticket veriyor. Bu bilet, bu bölgedeki [burası ve çevre
iller] tüm otobüs ve 2. Sınıf trenlere ücretsiz ve sınırsız binme hakkı tanıyor
akşam 7 – sabah 6 arası. Şimdi sabahın 5’inde işe gidip akşam 8’de eve dönmek
istemiyorsan dönemlik 208€ daha ödeyip tüm saatlerde sınırsız ve ücretsiz
eklenti satın alabiliyorsun. Hah ben ilk harcı ödemiştim. İkinci eklenti için
bir ödeme yapmam gerekiyor) Ulaşım sağlayan şirket olan VGN sitesinden
öğrenci numarasını ve diğer bilgileri girerek yapılan bu ödeme için siteye
girdim, kişisel ve banka bilgilerimi girdim. Onayla diyorum ama ı ıh. Yok.
Sistem kabul etmiyor. Yav IBAN doğru, para var, bilgiler doğru ama yok.
Bankadaki temsilcime mail attım. Kadın diyor müşteri hizmetlerini arayın.
Müşteri hizmetlerini aradım, açan kadın çat pat İngilizce konuşuyor. %50
Almanca %50 İngilizce bir şekilde derdimi anlattım. Kadın sisteme girdi, ama
yok. Bankamızda bir sıkıntı görünmüyor. VGN ile görüşün diyor. (Höh ya. Sparkasse [Şıpakassey] –bankam olur kendisi- pişmanlıktır)
VGN mail atıyorum. Yanıt yok. (Hala
dönmediler) Arkadaş aptal bi sistem yeminle. Sinir oldum bankaya gittim.
Orada bir memura durumu anlattım. E bizim bankada sorun yok VGN ile görüşün
diyor yine. (Ya da kredi kartı alın diyor.
Zekiler ya) Baktım olacak gibi değil. VGN ofisine gittim. Orada da çözüm
çıkmayınca ofise döndüm. Ofiste kredi kartı dilenmeye başladım. Nick’e dedim
böyle böyle, ben sana elden versem (give
from hand :D) senin karttan çeker miyiz? (Pull from your card :D) Nick dedi bende kart yok. Christian’dan
rica ettim. Tamam dedi. Denedik ve önce sistem yine kabul etmez gibi oldu (OHA) ama sonra zar zor hallettik.
Christian’a parasını verdim ve Semester Ticket’imi aldım. Olay bu :D Ama ciddi
ciddi boşa zaman kaybı yani. ABV Şıpakassey. (He ama bak ATM'de para çekerken hangi banknottan kaç tane istediğimi sorması süper bence)
Heh işte tam bu sorun olduğu gün eve dönünce
İnternet sıkıntım da hatırıma geldi yeniden. Eve döndüğümde gidip komşulardan
dileneyim dedim. Zar zor kendimi ikna edip sağ dairedeki Çinli komşuma sorayım
dedim. (Hani şu asosyal olan) Kapıyı
çaldım. İçeriden ince bi ses İngilizce kimsiniz diyor. 3 dakika boyunca izah
ettim komşunuzum bir şey soracağım diye Almanca ve İngilizce ancak 3 dakika
boyunca sürekli kimsiniz dedi İngilizce. Sonra dekoder mi çözdü noldu açtı
kapıyı. Ama sadece kafasını dışarıya çıkarttı. (Abi yemin ederim sinir etti ya) (Ula sanki bi halt etmek için çalıyoruz. Komşuyuz, bi şey soracağız
tamam. Öldüreceğiz gibi muamele görüyoruz anasını satıyım) (Hani giyinik falan
mı değil dedim, alakası yok. 2 dakika sonra kapıyı tamamen açarak konuşurken
gayet normaldi kıyafeti) Kaç dakika kendimi tanıttım, problemi izah ettim
bana dediği cümleler sadece şundan ibaret: Vodafone interneti var, onu
kullanabilirsin, problem için onunla görüş, Vodafone interneti var, onu
kullanabilirsin, problem için onunla görüş, Vodafone interneti var, onu kull………
(Çin işkencesi nedir?) En son
muhabbet şeye bağlandı. E benim kendi ayrı internetim var, ücretini ödesen de
ortak kullanamayız çünkü hızımın yavaşlamasını istemiyorum dedi. (Neyse)
İçimden küfrederek evime döndüm. Özgüvenim düştü.
Sanki internet sormak için kapıyı çalmak bir suç hissiyatına kapıldım. Psikolog
arkadaşım :) Sami’den terapi aldıktan sonra diğer komşumun (sol daire) kapısını çalayım ne kaybederim ki dedim. (Ben Suriyeli aile var sanıyorum ama…
Sebebini bilmiyorum) Kapıyı bir çaldım, gayet sarışın mavi gözlü bir Alman
genci açtı. Uzun uzun sohbet ettik kapıda. Durumumu anlatınca “E iyi çekerse al
bizimkini kullan bir şey de ödeme, zaten yenisin dedi. Yok illa ödeyeceğim
derken garip bir durum ortaya çıktı ama sonuçta anlaştık. Ay sonundan itibaren
yeni bir internet bağlatmazsam onlarınkini kullanacağım ödeyerek. Nasıl
sevindim ama ya. Uyuşturucu bağımlısının ona kavuşması gibi :D (Kapıyı açanın adı Julio gibi bir şeydi ya.
Unuttum valla. Ev arkadaşı ile tanıştım ama adını hiç ama hiç hatırlamıyorum
onun) (Nasıl içkiliyim…)(O esnada internet komasındaydım ondan) Telefondan
internete girdim şifreyi girip eve döndüm ama aha! Bilgisayara şifreyi
giremiyorum çünkü iPhone’da o özellik yok. Gittim tekrar kapıyı çaldım. Tekrar
rica ettim, modem fotoğrafını çekip evime döndüm. Olayın özü budur. Şaka maka
harbi Çinliler ile iletişim kurmama ve yan komşuma pasta yapıp götürme kararı
aldım. İnsandan insana fark var heheyt.
İnternet yok! |
İnternet VAAAR! |
Hafta içi sabah, Whatsapp’ta Nick ile öğlen
yemeğine gitme planı yaparken bugün gelmeyeceğim yarın gidelim 12’de dedi. Türk
kafasıyla espri yapıp “ajandama bakmam lazım höhöhöh” gibi saçma bir espri
yaptım. Türkiye’de gülünür, tebessüm edilir falan ama Nick Alman ve ciddiyim
sandı :D Espri olduğunu izah edene kadar ayrı bir efor sarf ettim. Yemeğe
gittik sonraki gün. Orada da yanlışlıkla “galiba” domuz etli spagetti yedim.
(Yav üstü sade makarna, tabanı et varmış. Ben napam?)(Aferiiiin ye oğlum ye.
Biz seni tahsillere gönderelim sen iyice bozul gel). Aynı gün Chris bana uzunca
bekommen-empfangen fiillerinin / denn-weil kelimelerinin (ikisi de because) farkını izah etti (ikisi de receive demek. Fakat empfangen iletişim olarak [mektup
falan] bir şeyi almak VE hediye falan almak anlamında iken, bekommen sadece
hediye falan anlamına geliyormuş. Bunu bazı Almanlar bile bilmeyebilir galiba.
Ama bilgi bilgidir :D) Bir sonraki gün de Chris beni Alman FBI’ında (Bundeskriminalamt)
Yapay Zeka ve Ceza Hukuku ilgilenen arkadaşı Patrick ile tanıştırdı. (Chris kral adam ya. Hem süper bilgili, hem
meşhur, hem süper çalışkan, hem de deli yardımcı oluyor bana. Keza İsviçre’de
hocalık yapan ve benim konuyla ilgilenen arkadaşı Monika ile de tanıştırdı. Vay
be diyor insan)
Son olarak Cuma’da da gitmeme seviyesine geldim.
Şöyle ki, Cuma namazı için gittiğim Türk camisinde Cuma öncesi vaaz esnasında
sürekli Kuran vs bir şeyler okumaya çalışıyorum telefondan. Paso yaşlı amcalar,
yok okuma vaazı dinle kafasında karışır oldular. Yok abi yok. Bizim halk her
halta karışmayı çok seviyor! Ek bilgicik, yüzmeye gideceğim artık. Üniversitem sağ olsun :) Veeee bomba
haber, ilk Almanca rüyamı gördüm. :D Valla bak. Rüyamda Almanca “umlaut” tartışıyordum. Saçma ama gayet
sevindirici. Beynim Almanca’ya dönüyor. WUHUUU! Eeee ne demiş Almanlar: (Yok
lan benim sözüm)
Keine Sorge! Die Sonne ist
nach!
Endişelenme! Güneş yakın!
GÖRÜŞÜRÜZ. Aufwiedersehen!
Yorumlar
Yorum Gönder