Vedalaşmak Hiç Bu Kadar Zor Olmamıştı - Son


Metro'ya Giriş, Frankfurt - Abi ne gerek vardı ya? Boşa masraf valla (Türk Mantığı)
Almanya… Soğuk insanları, asimile Türk’leri, değişik kültürleri, misafirlerin düğüne ne hediye getireceğini damada sormaları, fevkalade disiplinleri, bomboş yolda yayaya yeşil yanmasını beklemeleri, hız sınırı olmayan otoyolları, iyi arabaları, küçük mutfaklı evleri ile tamamen farklı bir coğrafya.

Almanya’da gerçekten birçok izlenim edindim. Ilk önce Türklerden başlayalım. Hani bizdendir falan diyoruz ya; alakası yok. Ne Alman olabilmişler, ne Türk kalabilmişler. Arafta yaşayan asimile bir topluluğu andırıyorlar. Pratik zekalarının yerini kuralcılık almış. Hareketlerinde sıcaklık bulmak imkansız. Birkaç nesil sonra tamamen yabancı olacaklardır kültürümüze. Keza heryerde dönerci açılmış. 5 euro’dan aşağı döner görmek pek mümkün değil. Ama burada tek bir fark var. O kadar çok et koyuyorlar ki sandviç ekmeğinin içine, yiyemiyorsun. (hacı şimdi biz Türkiye’de ekmek tadı alırken, burada et tadı alıyorsun yediğin dönerden. O derece çok et var) Ayran da pahalı, su da pahalı. Bira daha ucuz hepsinden. Normal. Arz talep dengesi sonuçta… (hayat kurtaran parantez; her helal yazan dükkandan alışveriş yapmayın. Bilen bir tanıdığınıza sorun. helal kavramı çok farklı burada)

Pazar günleri heryer kapalı. Açık market bulursanız ne ala. Ve genelde açık olanlar bizim Türk'ler oluyor, fahiş fiyattan satıyorlar o gün. Ayrıca Almanlarda takdir ettiğim bir konu var ki; selamlaşma kültürü. Bizde komşu komşuyu görür selam vermezken, bunlar istisnasız 'Guten Morgeeeen' diyor her tanıdığına. O kadar içten söylüyorlar ki; samimiyetlerine bir an olsun inanasın geliyor. :) (sadece birkaç saniyecik).

Wuppertal'deki Mahkeme binası - anaaa bildiğin basit bina bu :(
Wuppertal’de gördüğüm mahkeme ortamını anlatayım biraz : Türkiye’deki mahkeme odası canlanmasın gözünüzde. Küçücük bir oda, sanıklar ile eş boydaki bir hakim masası, iki avukat masası, hakimin koltuğu azıcık daha büyük fakat hep eş boyuttaki koltuklar. Bu kadar. Ne bayrak, ne adalet mülkün temeli gibi yazılar, ne ‘yaz kızım’, ne mübaşir, ne gösterişli mahkemeler. Hiçbiri yok. Sabah 9 da başlayan duruşma 4 saat sürdü. Bir davayı bizdeki gibi sürekli tehir etmiyorlar. Gidebildikleri kadar gidiyorlar davada. Bir an önce bitirme çabası var, bizdeki gibi ‘amaaan, gelsin gitsinler işte, nolacak’ kavramı yok. Hakim duruşmayı ses kayıt cihazıyla kendisi kaydediyor. Ve böylelikle duruşma tutanağı da hazırlanmış oluyor. Ve bu mahkeme de basit bir mahkeme değil tabi. Asliye Hukuk Mahkemesi denginde bir mahkeme. Ve bir de, burada avukatın cübbe zarureti yok. Teamulen giyiyor hepsi fakat kanunda öyle bir zorunluluk yokmuş. Yani sonuç olarak şeklen sağlanmıyor adalet. Amaç adaleti sağlamaksa, teknik aksaklıklar teferruattır.

Burada çok güzel bir sistem daha var. Avukatlık Sigortası. Yani Almanca deyişiyle, Rechtsschutz. Hak arama kültürünü yerleştirmek için muhteşem bir sistem. Kasko gibi düşünün. Her ay belirli bir para yatıyorsun, davan olduğunda tüm dava giderleri, harç, avukatlık ücreti ve tazminatlar şirket tarafından karşılanıyor. Türkiye’de olsa aşırı sayıda muvazaa olur. Fakat bizim ülkede de olmalı kanımca. Dava masrafından dolayı açılmayan pek çok davayı biliyorum…

FrankfurterstraBe - Köln oder Frankfurt? Das ist kompliziert :/
Burada adamlar acaip dakik, 8 dakika sonra gelecek diyor. Ve sekiz dakika sonra geliyor otobüs. (Antep’te aktarma otobüsünün kafasına göre rota çizip, 20 dakika gecikmesini fakat bunun karşılığında yolculara “Nolmuş kardeşim yaaa” demesini bilirim ben.) Otobüste tek tek durakları gösteriyor, hangi durakta ve kaç dakika sonra olacağı yazıyor. Antep’te bu sistemin olması gerektiğini söylediğimde gülen ileri görüşlü insanlara duyurulur.

Bir de burada nehirlerini çok aktif kullanıyor adamlar. Heidelberg ve Frankfurt’ta Main nehrinde, Köln’de Rhein nehrinde, Paris’te Sein nehrinde, Prag’da Vitava nehrinde orayı ihya etmiş adamlar. Kocaman akarsular değil bunlar. Fırat kadar, Dicle kadar en fazla. Lakin; Nehirde yük taşımacılığı var, tekne turları var, kirli olmasına rağmen plajı var, küçük deniz bisikletleri var. Bizde olmayan hepsi yani… Bunlar bizim aklımıza gelmiyor mu? Tabi ki geliyor, ve hatta belki daha güzel fikirler de bulunur. Ancak sorun şu; elinde yetki olanların nedense umrunda olmuyor bu tür şeyler. Yazık…

Evlilik hemen hemen hiç kalmamış göçmenler dışında. Zaten heryer göçmen kaynıyor. Kilise pek yok, olsa da içinde ayin değil fotoğraf çekilmeler var. Turist daha fazla kilise cemaatinden.
Köln'de kaldığım sokak - 300 metrelik yol yapımı 3 ay sürer mi? evet sürer...
Buralara ilk geldiğinde 1 euro'yu 2.5 lira olarak düşünüp ona göre alışveriş yapayım diyorsun. Olan şu oluyor; hiçbir şey alamıyorsun. Birkaç hafta sonra alışıyorsun ve baba para gönder diyorsun. (BEFORE - Oha, Pringles 2 euro! 5 lira verilir mi lan :/ boşver almayak... AFTER - 2 euro la. Çok ucuz, diğer markette 2.20 idi)... Marketlerde poşet ücretli. Ilk başlarda poşet aldığımda içime öküz oturuyordu. Boşa giden para gibi bakıyordum. Sonra bir yöntem buldum ki; Almanlar tahminimce 20 yıl sonra falan keşfeder. Şöyle ki; meyve sebze reyonunda poşetler var. ücretsiz. Giriyorum, onları cebime koyuyorum. Kasada parayı ödedikten sonra çıkartıp o poşete koyuyorum. Oh miss.. En azından içime öküz oturmuyor. Ayrıca burada Ruffles yok kesinlikle. Avrupada o kadar ülke gezdim. Bir tane bile Ruffles görmedim. Gözümde tütüyor yeminle. Ayrıca Pepsi de hemen hemen hiç yok Almanya’da. Keza sigaralar arasında göz atarken dikkat ettim; Parliament ve Muratti de yok. Bu Almanların Cipsleri yenmez ayrıca. Tadı çok ağır. Hatta patlamış mısır bile tuzlu değil, şekerli. Çok garip çok…

Bombayı sona sakladım. Burada mitfahrzentrale sistemi varkiiiii. Öğrenciye büyük nimet. diğer adıyla 'CarPooling'. Sistem şu şekilde; normalde örneğin Köln - Frankfurt trenle 70 euros ortalama. Ve tek şirket Deutsche Bahn olduğu için fiyatları kendileri ayarlıyor ve mecburen millet de biniyor. Lakin bu sistem DB'nin planlarını bozuyor direkt. Giriyorsun carpooling sitelerine (bir sürü site var canım okurum. bir sürüüü) ve istediğin tarihte Frankfurt'tan Köln'e giden araçların listesine bakıyorsun. Kafana yatanı arıyor, randevu alıyor ve randevu gününde birlikte 15 euro gibi çok ucuz fiyata gidiyorsun. yani adam Köln'e gidecekken arabasına 2-3 kişi daha alıp benzin parasını çıkartırken, sen de 70 yerine 15 veriyorsun. (mutualist bir sistem. yaşasın mitfahr, yaşasın birlik beraberlik!) (bu sistem Türkiye'de uygulansa, otobüs firması kalmaz yeminle)

Sonuç olarak... Frankfurt’a, Almanya’ya, Avrupa’ya veda ediyorum.  Duygusal, birçok arkadaşlığı ihtiva eden bir veda... Kimbilir? Belki kısmet olur yine geliriz buralara…... Zaten her veda, bir başka merhaba değilmidir?

Canım Okuruma Not; 3 aydır yazıyorum mutlu dakikalarımda. 3 ay boyunca yazdığım bu amatör yazıları takip eden, kıymet veren, merak eden, beni seven herkese yürekten sevgilerimle. İyi ki varsınız. Görüşmek Üzere... (Alamanların deyişiyle; Aufwiedersehen)

The Bitti... :)

Yorumlar