Yeter Yorulmadınız mı Artık? - Heidelberg ve Mannheim

Heidelberg Kalesi - Adamlar Yapmışlar beee
Gezmek çok güzel. Yeni şehirler, yeni mekanlar, yeni insanlar ve yeni ufuklar çıkıyor karşınıza. En küçük fırsatları değerlendirip gezmiştik 2,5 aylık süre boyunca çeşitli şehirleri. Ve yine bir fırsat bulmuş, Frankfurt yakınlarındaki Heidelberg'e gidelim demiştik. Kadro 'Phantasialand' kadrosunun aynısıydı. Ben, Mustafa ve Hasan. DB'den wohenende bileti almıştık ve çok ama çok uyguna geliyordu bu suretle gezmek. (sistem şöyle okurcuğum, 42 euros veriyorsun. 5 kişiyi kapsayan bir bilet alıyorsun ve o gün içinde RB trenleri bedava. sınırsız gezme sevenlere. aklında bulunsun)

Heidelberg çok tavsiye edilmişti gezenler tarafından. Biz de 1.5 saatlik tren yolculuğuna 'amaaaan, bir buçuk saat de nedir? Yakın baya' gözüyle bakıyorduk. Sabahın 9unda yaptığımız güzelim kahvaltının akabinde bindik trenimize ve düştük yollara. Trende zar zor oturacak yer bulduktan sonra "kulaklıklar kulağa, gözler yollara, hayaller Parietal Lob'a" sloganıyla (biliyorum çok kalitesiz bir slogan ama, napalım. Aramızda tıpçı var, ondan böyle oluyor) 90 dakikayı geçirdik. Heidelberg'e vardığımızda hemencecik bir Tourist Information bulup haritamızı aldık, rotamızı belirledik, yolda bisiklet kiralayan yer arayıp vazgeçtik. Ve rotamızda ilerlemeye başladık.

Kendi aramızda 'doğru mu gidiyoruz acaba lan? Bence şu tarafa gidecektik' gibisinden konuşurken bir adam yanaştı yanımıza. Siyah gömlek, açık halde bulunan en üstteki üç gömlek düğmesi, bıyık, göğüs kılı ormanı ve bir adam bizi dinliyorlardı. Şahsen tırsmıştım, in midir? cin midir? (ama Türk olduğu belli hani) "Nereye gideceksiniz gençler" cümlesi ile başlamıştı Heidelberg gezimiz. Biz meramımızı anlatıp yol tarifi aldıktan sonra adam gelin benimle bir Türk kahvesine gidelim, bir çay içelim. Sonra ben sizi gezdiririm teklifine olumlu yanıt vermemizin akabinde gittik bir kahveye. Hasan'ın Hukukçu olduğunu duyan (gıkımı çıkartmadım) kahvehane sahibi Hasan'a akıl danışırken (Hasan da bilmiyor tabi, salla gitsin bol keseden, kim anlayacak) gezi kahramanımız Yavuz Dayı müthiş bir fikir veriyordu (kendi deyimiyle; Aklını kullanacaksın yeğenim aklını!). Dediği şuydu, birini öldüreceksen niye silah falan kullanıyorsun? Sal üzerine iki kangal köpeği, elimden kaçtı de. En fazla para cezası ödersin. Temiz iş... O an şoktaydım. Büyük bir hukuk açığıydı evet. Ceza Kanununda da sorumluluğu yoktu. Hani kasten öldürme gibi ceza almazdı. TCK 177 uyarınca 6 aya kadar hapis veya adli para cezasıydı sadece. :O

Neyse, kaçak bindiğimiz ve içimizden acaip korku duyup, Yavuz Dayı'ya yansıtmadığımız tramvaylar ile şehrin meydanına gittik. Gerçekten çok güzel bir mimarisi var şehirde ve şehir Turist kaynıyor. Yolda ingilizce anlatım olan bir Turist Grubuna rastladık. Bedavadan birkaç dakika dinleyip teamül üzerine bir mağazaya hediyelik birşeyler almaya girdik. Orada kadınla pazarlık yaparken 'Öğrenciyiz abla' dedik. Kadını ikna ettik, indirim yaptı. O an kocasının tepkisi değişikti : Siz nasıl pazarlık yapılacağını iyi biliyorsunuz gençler. :) (Ingilizce diyalogları ben böyle yorumladım yani)

Heidelberg'de Yavuz Dayı'nın önderliğinde gezdikten sonra baktık vaktimiz var, tren bedava ve gezmelere doyamadık; 15 dakikalık mesafedeki Mannheim Şehrine gidelim dedik. Şehir çok ama çok düzenli kurulmuş. Excel Dosyası gibi şehir. Sokak adı yok, a1, b2, c4 gibi blok isimleri var. Manheim şehrini ben Alman şehri sanıyordum ilk başta. Fakat alakası yok. Türk mahallesi arayalım dedik "Türk Şehri" çıktı. Nüfusun %50si abartısız söylüyorum, Türk. kafamı ne yana çevirsem güzel ülkemden manzaralar. (Mustafa, 'Avrupa'da hiçbir yerde Kumrucu görmedim' derken karşımıza Kumrucu çıkması bize güzel bir kapak olmuştu. Türk şehri lan işte, ne artistlik yapıyorsun?)

Almanya'da anlamadığım birşey var. Ein Bahn diye birisi var ve heryerde sokağa bu adamın adını vermişler. Her sokağın adı Einbahnstrasse. (bu cümle aslında berbat bir espri. bu espriyi anlamadığını biliyorum okurum, açıklaması uzun sürer. Ama bu diyalog yaşandı gezi esnasında emin ol. Sonuç? 3 ölü)
Duvardaki "Züleyhammm" yazısından anlamalıydım Mannheim'in Türk Şehri olduğunu

Neyse efendim. Frankfurt'a erken dönelim ve 1 saatte dönen trene yetişelim diye koşarak Tren istasyonuna gittik. Yol boyu güzelim manzaralık yerler vardı fakat fotoğrafımız olmadı malesef pek bu koşu esnasında. Ama sağolsun Hasan istifini bozmayıp koşmayı kendine yakıştıramayınca Mustafa ile zar zor yetiştiğimiz trene binmedik. Diğer tren 1 saat sonraydı. Bu moral bozukluğu ile gidip bir kafade birşeyler içerken yolda Yeşillerin yaptığı eylemi gördük. Destek vermek için katıldık. Ellerinde davullar, saksafonlar ve envai çeşit çalgı aletleri ile 'ciao bella' çalıyorlardı ve biz de Türkçeye 'beni de götüüür, camiye caaamiye caaaamiyeee caaa caaa caa' diye çevrilmiş haliyle eşlik ediyorduk. Adamlar bildiğin bizi duyup şevke geldi. Daha da gür söyledi. :) (Olası baba tepkisi : "Biz seni okumaya diye gönderelim, sen eylemlere katıl. Aferin oğlum aferin. Devam et böyle. Anarşist ol çık başımıza. Ailenin yüz karası! Kapat telefonu! Para mara yok sana artık")

Rötarlı bindiğimiz trenimize atlayıp Frankfurt'a vardığımızda Eintracht Frankfurt'un Bayern Münih ile maçı vardı (maç biletini çok aramış, fakat çıktıktan 1 saat sonra bittiğini öğrenip yıkılmıştık) ve her tren doluydu. Heryer bira ve herkeste bir forma. Trende karşımda oturan Frankfurt tezahüratı yapan adama "Gören de iyi bir takım sanar Frankfurt'u. Düşmekten son anda kurtuldunuz lan" diyecektim fakat Almancam yetmedi :( Daha sonra istikamet çiğköfteciydi. Komagene çiğköftecisindeki "Komagene, Come Again" esprisini gördükten sonra vazgeçip eve döndük. Gece yeni başlıyor, Pes turnuvası ve Atari muhabbeti bizleri bekliyordu...

+Alo, Anne, ben evlendim. -dıııt dıııt dıııt (telefon kapanma efekti)

-Fotoğraf Çekilebilirmiyiz? +Yine mi Sen lan? 

 
                  Gelin arabasını zapt ederken. ehe :)




Yorumlar