Prag - Praha - Prague. Aşık Olduğum Şehir
Aşık Olduğum bu şehre bak, ve aşk çok güzel :) |
Wenceslas Meydanı |
Prag şehir merkezinde Hostel bulup, odaya yerleştik ve
gezme telaşına başladık ufaktan. Haritalarımızı hosteldeki resepsiyondan alıp
düştük yollara. Prag harika bir şehir. Ne Frankfurt, ne Köln yanına
yaklaşabilir. Insanları çok sıcakkanlı ve yardımsever. Ilk önce paramızı Çek
Kronuna çevirdikten sonra asıl meydanlardan olan Wenceslas Square’a gittik.
Acaip geniş ve uzun bir cadde, binlerce kişi cadde üzerinde. Daha sonra
haritada ilginç olarak gördüğümüz ‘işkence müzesi’ne gittik. Tarih boyunca
Avrupa’da uygulanmış tüm işkence aletleri vardı. Iğrendim, içim sıkıldı,
daraldı. Acaip kasvetli ve boğucu. Tavsiye ederim:).
Astronomik Saat'te fiyatlar çok astromik haberini vermeye gelen Mustafa :) |
Daha sonra kendi kırbaçlayan insanların olduğu, şehrin eski
merkezinin, Astronomik saatin, müzik çalan insanların, garip garip müzelerin ve
binlerce gezme meraklısının bulunduğu old town’a gittik. Bol bol fotoğraf
çektirdikten sonra (resim değil fotoğraf,
dikkatinizi çekerim. Çünkü resim çizilir. Lütfen yapma bu hatayı).
Astronomik Saat ve çevresindeki birçok tarihi bina bayağı ilgimi çekti. Şehrin
güzelliğine güzellik katıyor. Daha sonra akşam olunca meşhuuuur Karlov
Köprüsünden (1400 yılında yapılmış ve
hala ayakta. Sadece yayalara açık, fotoğraf çektiren yüzlerce insan var). Nihayet yorulup, odamıza döndük ve zaten erkenden uyuduk. Çünkü yarın daha
uzun geçecekti. Prag kalesine çıkacaktık (lan
8 yıldır Antep’teyim, Antep Kalesine çıkmadım, 8 saattir yaşadığım Prag
kalesine çıkayım diyorum. Var mı böyle büyük bir vefasızlık?)
Haberim Yokmuş Gibi... manzara süperdi o başka tabi. -aşık adam bakışı- |
Sabah marketten krosan ve krem peynir türünden öğrenci işi
kahvaltılıklarımızı alıp parkta kuşlara krosan ataraktan yedikten sonra hele
kaleye çıkak dedik. Kaleye doğru tabelalara bakıp bakıp giderken, bir turist
grubunun bir tarafa doğru gittiğini görüp takip ettik. Çek Senatosu ve
Parlamentosuymuş şansımıza. Girişte kontrol montrol yok. 2-3 polis var senato
binası girişinde. Parlamento binasında ise sadece 1 tane Security vardı 60 yaşlarında
ve hayattan bezmiş bır halde. Acaip güvenlikli bir yer yani. Neyse, içerisini
gezdik ve sonra yine şansımıza Çek Cumhuriyeti’ne diğer ülkelerden hediye
edilen şeylerin sergilendiği devlet müzesine girdik (yine bedava, yine biz yani). Orada Ali Babacan’dan, Recep
Akdağ’dan, Bursa Valisinden verilen çinileri görüp mutlu olmadık değil. Ama en
çok hediyeyi Romanya vermiş. Sanırım kankalar (:
Oradan çıkıp kaleye doğru gittik. Merdivenleri çıktık,
çıktık, çıktık, çıktık, çıkt… nefesim kesildi, dinlendik, çıktık, çıktık,
çıktık… ve nihayet vardık. Yol üzerinde ve Prag gezisi esnasında San Marino
dahil tüm konsoloslukları gördük fakat bizim ülkenin konsolosluğunu göremedim.
Bi ona yanarım. Kalede yine herzamanki gibi acaip kalabalık vardı. Köln Dom’un
aynısı diye burun kıvırdığımız St. Vitus Katedrali, ortadaki uzun kulecik,
sünnet kıyafetli askerlerin nöbet değişimini izleme falan derken bayağı
susadık. Su 5 euro idi. Para, sudan daha tatlı geldi (: Kalenin surlarında bol
bol manzaralı profillik fotoğraf çektirdikten sonra aşağıya indik. Aşağı
indikçe su fiyatları da düşüyordu. 4,3,2… en son 1.5’a bulup aldık (normalde ben 500ml suya yine o parayı
vermem ama susuzluk kötü be). Verilen fişte gördüm ki, burada kdv %21,
Almanyada ise %19du. Şükret canım okurum. Bir tek benzimiz pahalı zaten. Diğer
herşey daha ucuz emin ol. :D Tamam inanmadın tamam, okumaya devam :D Yolda skoda’nın yaptığı tramvayları görüp kıskandık,
üzerinde açma halkası olmayan ton balığı konserve alıp 45 dakika onu açmakla
uğraştık hostelde. Biz konserve açacağına patinaj çektirirken bilmiyorduk ki bu
alet böyle kullanılmıyor. Resepsiyonist nasıl açılacağını gösterdi, 3 dakikada
açtık hepsini. Cehalet timsaliyiz ):
Biraz dinlenip akşamüstü çarşıyı gezmeye koyulduk. Ucuz
birşey görüp alalım dedik. Ama yok herşey pahalı. Çek Post’a girip aileme
kartpostal attım bol bol. Bir bu ucuzdu şahsen. Bir prag t-shirt ü aldım. Hatta
hepimiz aldık, gezmeye onu giyip devam ettik. (sen böyle yap, sonra da neden millet bize bakıyor de). Akabinde
Vitava nehrinde pedal-boat yapıp (acaip
zevkli, denizde 4 tekerlekli bisiklet sürdüğünü düşün. 4 tekerlekli, bisikl…
tamam vazgeçtim düşünme, çok garip birşey canlandırdın sanırım aklında)
şehre biraz daha hayran olduk. Adamlar nehrin içine sırf bu pedal boatlar için
küçük şelaleler yapıp akıntıyı kesmiş. Akıl sır erdiremedik. Helal. Sonra da
eve gidip yattık falan işte. Yarın yol uzundu. 550 km kolay değil
Dönüşte bira şehri Plzen’i gezelim dedik. Şehre girip
rastgele bir meydana gittik. Pazar günü olduğu için ayin sesleri geliyor. (hoooyte hooooyteeee) Zorla
bir bakkal bulup, zooorla ingilizce derdimizi anlatıp birşeyler aldık
kahvaltılık. Yolda bir teyze bize bakkal sordu. Hemen tabi anlattık, kaynaştık
falan. Su ikram ettik. Türk cömertliği (: kadın Alman çıktı, direkt gezi
parkını sordu. ‘very complicated’ dedik ama tatmin olmadı tabi. Bana “sen
kesinlikle Türk’e benzemiyorsun dedi” (biliyorum
canım teyzem, ispanyol’a benzediğimi söyle de tam olsun) Bize biryer tarif
etti. Gece konser mi varmış neymiş. Bedava bira falan dedi. Gittik tabi o
tarafa meraktan. Sahneler falan kurulmuş. Bira müzesiymiş. Bira yapımını
anlatıyor. Zaten bu şehirde birtek bira var. sudan daha ucuz. (Hakikaten su daha pahalı)
(Plzen-pilsen-efes pilsen. Çaktın mı?)
Çek Cumhuriyeti Kolluk Kuvveti |
Çek Cumhuriyeti’nin isminin nereden geldiğini de yoğun
araştırmalarım üzerine öğrendim. Şöyle ki; 1940’lı yıllarda burada nakit
sıkıntısı yaşanmış. Halk sefalet içerisindeyken –tabi kredi kartı da yok-
alışverişlerin tamamı çekle yapılmış. Gel zaman git zaman ‘çek’ cumhuriyeti olmuş.
Hukuki ismi ise “kıymetli evrak cumhuriyeti” (evet, bu soğuk espriyi yapmış olabilirim canım okur. Hatta şuan blogu
kapatmış da olabilirsin. Napayım. Canım sıkılıyor, böyle espriler yapıyorum)
Neyse… Yolda bir de Nürnberg’e girelim dedik. Orada da festival olmasın mı (: Festivallere doymadık yeminle. Neyse, biz kalmayacağız deyip, birkaç yere kartpostal yolladık. Hediyelik eşyalardan alıp, Nürnberg kalesine çıkıp (8 dakikalık Nürnberg’e de satmış oldum Antep’e) şehri seyrettik. Sonra hızlıca yola koyulup Frankfurt’a döndük. Sağ salim dönmenin mutluluğu içinde şehre vardığımızda yorgunluk gözlerimizden okunabiliyordu ve Prag’a aşık olmuştum ben…
Nurnberg Kalesi -aklım hala sende Prag- :* |
festivallerde bira akan Plzen çeşmesi. -alfa mıydı bu lan?- |
Yorumlar
Yorum Gönder