Dom / Köln Katedrali ve Antwerp’e Yolculuk

Dom/Köln Katedrali
Duruşmalar ve müvekkillerle görüşmelerden ötürü daima ertelediğim Dom Katedrali gezisini yapmak için sonunda -gerçi Frankfurt ve Wuppertal şehirlerini gezdim de- vakit bulabilmiştim. Müthiş manzaralı Hohenzollern Köprüsü, Dom Katedrali, önündeki Haç Çiçeği, 100m ötesindeki roma döneminden (sanırım 6.yy) kalma bir taş ve çevredeki mağazaları ibaretti gezim şimdilik. Yanıma çevreyi bilen iki liseli öğrenciyi alıp düştük yollara tramvay ile. Yolda tramvay köprüden geçerken muazzam Rhein nehri manzarası beni benden aldı ve eleştirdim tabi Birecik’i. çünkü daha fazla imkan olmasına rağmen bu yapılanların hiçbiri yoktu güzelim şehr-i Fırat’ta. Neyse, merkez tren istasyonu olan Köln-Hbf’de inip hemen yakınındaki katedrale doğru yürüdük. Kimi hindu, kimi yamyam, kimi çinli, kimi alman. Her milletten yüzlerce kişi katedral çevresinde fotoğraf çektiriyor. Muazzam uzunlukta bir katedral ve yapımı 632 yıl sürmüş. 1880 den beri ayakta, bir bölümünde tadilat var. tepesine çıkmak zor ve paralı. 600küsur merdiven. 157 m. okulda iki katı asansörle çıkan ben tabiki yukarıya çıkmadım ve önünde boool boll fotoğraf çektirdim. Yanındaki Roma Döneminden kalma taş ve karşısındaki Haç çiçeğinden fotoğraf çektirdikten sonra, Potato Point’te balıklı patates yiyip geri döndük. Bazı nedenlerden ötürü Gezim biraz kısa sürse de araştırdım, tekne ile Köln turu varmış. 9euros. Daha 3 ayım var, giderim inşaallah

Neyse, eve gelip almanların milli tren şirketi ve harikulade trenlere sahip olan DB’den Antwerp şehrine biletimi aldım bir iki gün sonraya. 3 aktarma yaparaktan zor ve hızlı bir yolculuk ile Belçikanın kuzeyindeki Elmas şehri Antwerp’e vardım. Yolda iki şey geçti başımdan. Oncelikle ilkkez Alman disiplinsizliği gördüm ve az daha treni kaçırıyordum. Bilette Gleis 7 (peron 7) yazmasına rağmen tren yoktu ortalıkta ve tabeleda da benim trenle alakalı birşey yoktu. Koşa koşa bir görevliye sordum, bağıraraktan ‘fünf!, five! Sinco!!’ dedi. (üçüncüsünü niye ispanyolca dediğini sonra anladım) Yani 5. Perona gidecektim. Acaip sinir oldum, kavga falan çıkartırdım da, elimi bulaştırmayayım. Tren kaçar falan (: tren saati gelmişti ve koşarak 5.perona gittim. Zar zor yetişip oturdum. Ikinci olay ise komediydi. Yolculuk boyunca karşımda birisiyle paso ingilizce konuştuk. Ikimizin de aklına gelmemişti ‘where r u from?’ demek. Sordum, Turkish dedi. J şaşırdım tabi, ben de türküm falan dedim. Muhabbet bayağı koyulaştı. Seni ispanyol sandım falan dedi. Çok benziyormuşum. Bunu sadece bu değil, bir çok kişi söyledi ayrıca tren görevlisi de aynısını dedi ve oha dedim. Viva Espana! (: trendeki Türk de Almanyada benim yaşadığımı (five, fünf, sinco) yaşamış ve beni düşündüğüm aynı medeniyetsizlikleri düşünüyor. Antwerp’e gelip Merkez İstasyondan çıkıp tüm Antwerp'i güzeeelce gezdik Fatih ve Abdullah ile. Not : Antwerp’deki kanal yapımında milyonlarca afrikalı ölmüş bu arada. Evet.


Meşhur heykel :)
Ikinci gün evden tek başıma evi hafızama kaydederek çıktım ve güzel bir yağmurda elimde belçika çikolatası ile romantik dakikalar yaşadım (ne romantiklik ne romantiklik. Kulağımda L&M müzikleri, maksat mazoşist ve hüzünlü arabesk bir ortam olsun. Aşık maşık olduğum yok yani). Bir gün sonra saat 12civarında bedava internetli tren istasyonundan ayrıldım ve Köln’e doğru 3 aktarmalı tren yolculuğum başladı….

daha fazla ayrıntı ve foto ekleyeceğim. sakin :)

Yorumlar